24 Mayıs 2008 Cumartesi

Nurullah ATAÇ

Bir eleştiri yazarımızın anılışı.

Düşünce için çaba harcayarak basmakalıp düşünceler ile hep yeniden hesaplaşmayı göze alan, öz Türkçe arayışlarından vazgeçmeyen, öznelliğe düşkün bu yüzden de, kendine özgü "Eleştiri kendi içinde sanattır." yaklaşımıyla aslında, sanat eserleri üreten bir sanatçı-eleştirmen Nurullah ATAÇ.

Bugünün kendini aşırı soyutlamışcasına nesnel gözlüklerinden hiç vazgeçemeyen ve haliyle, bir çok şeyi de ıskalayabilen diğer uçtaki eleştiri yaklaşımı sakinlerinin aslında merak etmeleri gereken bir insan. (Burada bilimsellik ve nesnellik adına, kapatılan düşüncelerle yapılmış hatalar akla geliyor.)

O yüzden Eleştiri alanının sorumluğunu taşıyarak bu birikimlerin yeni kazanımlarla çeşitlenimini arttırmak adına, O'nun ile aralarında çoktan bir denge kurulabilir olmaları beklenirdi, doğrusu. *

* Öznel-Saptama: "Bu güne kadar insanlık tarihi çoğunlukla ve hatta, kıyasıya kutuplaşmalar üzerinden işlemiş gibi duruyor, belki o yüzden de uzlaşma, hep büyük bir yalan olarak kalacak. (Belki ben öyle olmasam da; "Güç farklılıklarından vazgeçilemediği gerçeğini" en azından yadsıyamadığımı görüyorum.)

O'nun kendi (doğu) kültürümüze (yani bize), daha yakın olabileceğine dair ipuçlarını farkettiğimiz halde, biraz unutturulmuş o öteki uçta nitelenen hali iç burkuyor ve bizi yeniden konumlandırıyor.

İşte O'nu, o öteki portrelerden biriymiş gibi durup öylece seyreyliyor olmamız, yeteri kadar haksızlığa uğramışlığında payımız olduğu gerçeğini de beraberinde getirmiş oluyor.

İçinde yaşadığımız toplum adına, belki gecikmeli de olsa, bu bedeli şimdi ödemekte boynumuzun kaçınılmaz borcu gibi duruyor. (Cumhuriyet-modernizm dönemi ve Post-modernist dönem) O'nu anarken, işte aldığımız derste bu.

Söyleyeceğimiz belki bir kaç söz daha olduğundan, yine konuşmadan bazı alıntılar vermeye devam edelim:

(Diğer yandan) düşünce, "bir nesneye bağlanmakla başlar". O yüzden bakmadan, irdelemeden bilinmeyen hakkında konuşmakta artık eskisi (cumhuriyet öncesi) pek kabul görmemektedir.

*

Konuşmacının saptaması: Bugünkü arkadaşlıklar, eleştiriyi geliştirmek ve canlı tutup, bağımsız kılmaktan çok kadrolu eleştirmen yaratmaya dönük..

*

(Akış içersinde, Epik tiyatroya kemikleşmiş yaklaşım biçimlerimiz irdelendi.)

Brecht->Lucas'a şöyle der: "Sanata yasa koyamazsın. Onu özgür bırakacaksın, kendi yolunu, anlatım biçimini, seyirciye ulaşma şeklini kendi bulacak.."

*

Ataç, fikir sofralığına karşıydı. O, hep metni merkeze alırdı.
(Baltacıoğlu ise aktörü: "Herşeyi kaldır, geriye tek O kalır.")

Ataç'ın bir şeyler üzerine doğaç metinleri olduğu söylenebilir.(Şimdi kendimi O'na neden daha yakın hissediyor olduğumu anlıyorum.^) Belki sorduğu soru ise, "Neyin üzerine, neyi tartışacağım? " idi.

^ Ben de zamana ve mekana izdüşen bir günlük misali karalamalar yapıyorum.

*

Mutlaka öz Türkçeyi kullanır eğer bir karşılığı yoksa uydurmaktan kaçınmaz, bu bile dili zenginleştirici yanı canlı tutardı.

*

"Tiyatro erdemli bir sanattır, ona hizmet etmek gerek."

Hiç yorum yok:

Telif Hakları

cumhurkocalar@gmail.com İstanbul, Türkiye

Bu veb sitesinde yayımlanan yazılar bu sitedeki orijinal linki verilerek kaynak gösterilmek ve yazarının adı mutlaka belirtilmek kaydıyla, ayrıca bir izin almadan internet üzerinden elektronik ortamda kullanılabilir. Yazıların basılı ortamda kullanımı için yazar izni gereklidir.