25 Aralık 2009 Cuma
2010 ile birlikte kukla tiyatrosu deneyimi
Beklentiler/Etkinlikler
2010'a ve sonrasına dair kısa bir temenni:
http://cumhurkocalar-dans.blogspot.com/2009/12/2010-yaklasrken.html
Haberler
Dans, müzik ve İstanbul'da nadiren insan kuklalarla eğlenceli bir gösteri, Ahşap Çerçeve Kukla Tiyatrosu'ndan “K A B A R E” izleyiciyle birlikte...
Yönetmen : Emre Tandoğan Kukla Tasarımı : Çağrı Yılmaz
http://www.ahsapcerceve.com/
9 Temmuz 2009 Perşembe
Dramanın Niteliği - Prof. İnci San
Bana öyle geliyor ki, başka şeyler yapıyor da drama şu temel kişiliğimizi pek değiştirmiyor. Belki şimdi size biraz olumsuz ve biraz karamsar gelebilir, isterseniz biraz daha üstünde konuşalım. Mesela, diyelim ki, ailesi demokrat olmayan, öyle bir ailede büyümüş kişi, dramadan sonra demokrat kesiliyor mu? Niye "hayır" diyorsunuz, belki "evet". Yani, birdenbire yıllar sonra böyle bir değişiklik ya da uzun yıllar süren drama çalışmalarından sonra değişim oluyor mu? Ya da birdenbire kişi çok hoşgörülü oluyor mu? Tabii bu 'hoşgörü' sözcüğünü de çok dikkatli kullanmak lazım, hoşgörü demek her şeye katlanmak, her şeye tahammül etmek, her şeye sabır göstermek değil, ama karşımızdaki kişinin kişiliğine saygı duyup, onu saygıyla dinlemek, eğer onu ikna edebilirseniz konuşmak, çaba göstermek, karşınızdakinde de çaba yaratacak bir süreç olarak düşünüyorum hoşgörüyü, hatta olumlu hoşgörü - olumsuz hoşgörü diye ayıranlar var ama bu bana biraz yapay geliyor. Ama dediğim şekilde düşünürsek eğer hoşgörüyü, onu dramayla kazanabilir miyiz?
Bu sorulara "evet veya hayır" diye yanıtlamak gerekir. Yani bana soracağınız soruları, biraz düşünün kendinizi de bir tartın ve tartışalım. Bir başka soru; Gerçekten empati kurabiliyor muyuz? Empatik bir kişi olabiliyor muyuz, her durumda. Başka bir konu, estetik ruhumuz herhalde drama ile gelişiyor ama drama bir haz verir o haz da estetik hazdır diyoruz. Tamam. Buna herhalde hiç kimse karşı çıkmaz, çünkü aldığımız haz başka hazlara benzemiyor. Her zaman drama çalışmalarında, tabii ki büyük bir haz alıyoruz. Bu ne yemek yemekten duyulan haz, ne bir tabloya bakarken duyulan haz ki, ne müzik dinlerken duyulan haz; bunlar da ve estetik yaşadığımız o duyguyla ilgili olarak estetikleşmeyi sağlayabiliyor. Böylece, dramayla bunu kazanıyor muyuz yoksa başka bir takım etkenlerin de işin içine girmesi gerekiyor mu?
Sonra, çok nazik olabiliyor muyuz? Çünkü zannederim şöyle bir şey de var, dramada kendimizi bir ölçüde değiştiriyoruz. Bu işi biraz daha uzun süre yapmış olanlarla, yeni başlayanlar aslında aynı derecede keyif alıyorlar. Ama daha çok bilenlerin birtakım amaçları oluyor bu deneyimli kişilere, "Lider" diyoruz ya da öğretmen-yönetmen diyoruz. Ya drama dersi veriyor ya da drama dersi verecek olanları yetiştiriyorlar.
Ne yapıyor bu kişiler? Belli değerleri kazandırmaya çalışıyorlar. Yani, drama öğretmeninin de drama liderinin de yaptığı şey, öğrettiği konu ne olursa olsun o konunun da içeriğinden yararlanarak bir takım kültür değerlerini aktarmaktır. Eğitim için de belki aynı tanımlamayı yapabiliriz. Bazı kültürel değerleri aktarmak, taşımak yani bilimsel deyişle kültür taşıyıcılığı yapmak. O zaman, o kişi kazanmış olduğu değerleri aktarmasını da iyi bilecektir.
İşte bu değerlerden bir tanesi, demin saydığım nezakettir. Bizim yavaş yavaş kaybettiğimiz bir değer. Bir mağazaya girdiğimiz zaman, bir lokantaya girdiğimiz zaman ya da öğretmen - öğrenci ilişkisi içindeyken, ister öğrenci olsun, ister öğretmen olsun, gereğince nazik davranılıyor mu? O eskidendi. Bir zamanlar insanlar çok nazikti gerçekten. Sokakta da, evde de okulda da, bir nezaketsizlik göstermeyeyim diye bir çaba harcardı insanlar. Bunun ben büyük ölçüde kalktığını görüyorum ve böylesi nezaketsizliğe çok fazla maruz kalıyorum, hatta kırılıyorum. Peki biz nazik oluyor muyuz dramadan sonra?
Bir başka kaybettiğimiz değerin de, alçakgönüllülük olduğunu düşünüyorum. Ama bu bildiğinin farkında olmak ve bir başkasının kendinden daha fazla şey bilebileceğini düşünebilmek, kibirli olmamaktır. Yine nezaketle de çok yakın bir kavramdır. Karşımdakinden daha iyi bildiğimi biliyorsam nazikçe bunu anlatabilmeliyim. Alçak gönüllüğün sınırı da bir yerde biter. Boşuna ve safça alçak gönüllü olmak da anlamsızdır. Drama bize böyle bir niteliği kazandırıyor mu?
KİŞİLİK DEĞİŞİR Mİ? GELİŞİR Mİ?
Birkaç bilgi kırıntısı sunmak gerekirse; bebeklikten başlayarak kişilik oluşumunda 3 temel öğe vardır: Huy (mizaç), Karakter ve Kişilik.
Huy (mizaç) : Duygulanım gücü, tepi, yoğunluğu ve hızını anlatır. Mizaç, beyin kabuğu ve beyin kabuğu altının ilişkilerinden doğar. Kişilik oluşumuna oldukça büyük etkisi bulunmaktadır.
Karakter: Kişisel tepi ve içgüdülerle, huy ve toplumsal çevrenin karşılıklı etkileşiminin ürünüdür. Öncelikle toplumsal tutumu ve duyguları içerir. Özellikle törel( etik) değerleri vurgulayan bir biçimde bu tutum ve duyguların açıklanma doğrultusunu ve amaçlarını kapsar.
Kişilik: Huy ve karakteri de içine alan, daha genel bir kavramdır. En geniş kapsamlısı da bireyin kendini toplum ilişkileri içinde nasıl ortaya koyduğunu belirleyendir. Kişilik; huy, karakter ve intellek özellikleri ile belirlenir.
Bazı huy tipleri vardır ve yazılı kaynaklara göre ilk sistematik huy sınıflaması Antik Yunan'da yapılmıştır. Belki de Antik Yunandan da önceye dayanan bu fizyolojik sınıflamaya göre şu dörtlü tipleme söz konusudur.
Kolerik (Safralı): Bu öfkeli bir tiptir. Öfkeyle doğmuştur ve öfkeyle gider. Bu huy tipinin başlıca karakteristiği öfkedir. Simgesi de ateştir.
Flegmatik (Ağırkanlı): Simgesi sudur. Su kütle halindeyken ağırdır ve hareketi için şiddetli rüzgarlar gerekiyorsa, ağır kanlı huy tipi de kendini uyaran güçlü bir oluşumu hissettikten sonra harekete geçer. Temkinlidir, kolaylıkla tembelliğe kaçar.
Melankolik (Karasevdalı, karamsar): Simgesi topraktır. Karamsar huy tipidir, çok duygusal, aşırı hassas yapıları vardır. Kolaylıkla kötümserliğe ve iç karamsarlığına kayabilir.
Senguinik (Canlı): Simgesi havadır. Canlı huy Antik Yunan'da ve doğu kültüründe su, hava, toprak, ateş dörtlüsünün simgelediği 4 saf huy tipinden biridir. Bu huy tiplerinden bir tanesi bizlerde mutlaka bulunmaktadır ama bir tanesi bizim için daha başattır, daha saftır.
Bu tipler saf tiplerdir. Başka bir deyişle pür (pure) tiplerdir. Sınıflandırma yapmak için var olan bu tiplere bu isimler verilmiştir. Huy tipleri özellikle sosyolojide ve psikolojide karşımıza çıkan saf tiplemelerdir. Bizlerde birinden daha başat görünse de genelde karma huy tipleridir.
Ağır kanlı tip sabırlı, çalışkandır, iyi çalışır. Ödülünü de alır ve geç de olsa bir şeyleri de ortaya koyar. Yürüyüşü ağır tempoludur.
Son saydığımız Senguinik, yani canlı huy tipi asabi bir tiptir. Tabii asabiden kastım öfkeli değildir. Sinirli tiptir. Seke seke yürüyen, bir işi severek yapan ama sonunu getiremeyen, çabuk bıkan, yaptığını yarıda bırakan bir tiptir. Derine inmez.
Kolorik tip olan öfkeli tip ise liderdir. Bir şeyleri planlar ama başkasına uygulatır. Ayak işlerini başkasına gördürür, kendisi yönetir. Her zaman kendisinden emin, göğsü dışarıda yürür.
Melankolik her durumda kendine özgü ve diğer üçüne benzemeyen ve bu nedenle de az insanda bulunan bir huy tipidir. Daha belli belirsiz, kendini fazla göstermeden baş önde yürüyen bir tiptir.
Bu huy tiplerinin özellikleri yürüyüşlerine kadar yansımaktadır. İçgüdüsel tutumlar salgılar, beyin kimyası ve genel anlamda kimyasal bir olgu, yani fizyoloji temelidir. Kişiliğin sonraki yıllarda değişmesi bu nedenle zordur. Yani kişilik oluşumu tamamlandıktan sonra kişinin kendi çabası olmadan değişmesi zordur.
Demek ki kişiliği değiştirmek zor, üzerine eklemek daha da zordur. Kişiliğe eklenen şeyler bir anda uçabilir; içselleştirme uzun bir süreye dayanmak zorundadır. Bunları bazen yaşayabiliyoruz. Yani ne kadar uğraşırsanız uğraşın kişiliğe çok ek yapamadığınız, çok fazla bir değişiklik yaratmakta zorlandığınız durumlar yaşarsınız. Kişi, karşısındaki kişi tarafından çok fazla anlaşılamayacağını veya çok iyi karşılanmayacağını düşündüğü şeyleri yapmamaya alıştırabilir kendini. Dönüp dolaşıp insanın kendi kendini eğitmesi meselesine geliyoruz. Tabii bu da çok zor. İnsan bunu ne kadar başarır? Öyle hemen oluşabilecek süreçler mi? Bunlar kendi görüşlerim, her zaman bu görüşlerin değişme ihtimali vardır. Ama akıl yürüterek bunun zor olduğu kanısını taşıyorum. Ön kabul olarak bunu alırsak, herkesin tartışması gereken bir sorun olarak dramanın kişilikleri değişip değiştirmediği sorusu gündemde kalacaktır.
Günümüzde beyin, bilim de tutum ve davranışlarımızla ilişki kurulmaktadır. Bizi bazı şeylerden alıkoyan, beyindeki çok küçük organcıkların içinde, insanlar arası ilişkilerde insan beyninin kişiye oyunlar hazırlayan salgılar var. Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka" kitabı bu konu hakkında geniş bilgi vermekte. Beyinde badem biçiminde çok küçük bir organcık var (Amigdala). Duyularımızla ilgili olarak yöneticilik görevi olan bir organcık, dış çevreden aldığımız bir takım bilgi kırıntılarını ya da duyumlarını Talamusa yolluyor. Talamus da beyin kabuğuna yolluyor. Beyin kabuğundaki çeşitli merkezler algılamamız gerekeni algılıyor, kanalize ediyor. Algılamamamız gerekeni algılamıyor. Bütün bunlar saniyeden daha az bir zamanda gerçekleşiyor. Yine bu duyu, duyum ve duygular Talamustan daha kısa bir yolla beynin başka bir noktasına gidiyor. Henüz tam algılanmış bir nokta değil bu; araştırmalar devam veriyor. Bu amigdala organı kişinin hemen tepkisini vermesine yol açıyor. Buna verdiğimiz ani tepkiler de denilebilir. Daha sonra düşündüğümüzde "Keşke yapmasaydım" dediğimiz tepkiler... Birtakım kontrol mekanizmaları var olduğu için bu durum sık nüksetmiyor. Goleman kitabında bu konu hakkında bazı bilgiçlikler yaptıktan sonra verdiği örneklerde kendi hayatımızdan bazı çağrışımlar yaşıyoruz. "Bu benim babamdı, ya da kocamdı, kardeşimde de var..." diyebiliyorsunuz. Bu nedenle Goleman'ın yaklaşımlarını seviyorum. Meselâ; fevri bir hareketinizi alıkoyabilmeniz için kendinizi nasıl eğitmeniz gerekiyor. Beyindeki salgılar ve aradaki sinapslarla ilgili bir durum bu; hepsi bir bütün. Çok değerli bir takım araştırmalar var ve bu bunlara bir biçimde mutlaka ulaşmak lazım. Eğer öğretmensek, evliysek, ya da sevgilimiz varsa bunları bilmemiz ve yaşamda uygulamamız gerekir. Çünkü bilince insan farkında oluyor, farkında olunca da önlemeye çalışıyor; durdurabilme olanağı buluyor. Amigdala'nın çok hızlı hareket ettiğini ve bizim de zaman zaman buna engel olamadığımızı biliyoruz. Sonuçta ani tepkiler doğuyor. Bazı hayvanlarda yapılan deneylerde amigdala beyinden çıkarılıyor. Bu operasyonlar zaman zaman gerekli olduğu için insanlara da uygulanabiliyor. O zaman ise bir duygu körlüğü, duygu ve coşkular açısından bir tepkisizlik yaşandığı saptanmış.
Öyleyse dramayı izleyelim, yaşayalım, öğrenelim, uygulamaya hazır olduğumuzda uygulayalım. Ama onun niteliği ve özellikleri üzerine her zaman sorgulayıcı davranalım. O, bir sihirli formül değil, kendimizi ve başkalarını eğitirken başvuracağımız yararlı bir alan yalnızca.
SORULARA YANITLAR
- Kurgusal dünya meselesine gelince, kurgusal dünya sadece drama için değil, bütün sanatlar için geçerli. Tabi felsefe konularına da ilgi duymak şart; felsefeyle de ilgilenmemiz gerekiyor. Kurgusal dünya gerçeklikten kopmuşluk olarak ta algılanıyor. Ama aslında bütün sanatların yapmış olduğu da bu. İmgesel olarak belki var olmamış bir şeyi kurmak ya da gerçeklikten çıkararak o gerçeklikleri değiştirmek, yorumlamak... Bu nedenle kurgusal dünya sadece dramaya özgü bir şey değil; ama dramanın içinde olan bir şey. Belki bir resim ya da heykel sanatında daha fazla var. Biz sadece sanat olsun diye yapmıyoruz dramayı. Toplumsallaşma ya da empati gibi başka boyutlarını da ele alıyoruz. Bir tiyatrocunun seyirciyle empati kurma gibi bir derdi yok. Tam tersine kurmamaya da çalışabilir, beraberinde yabancılaştırmayı da getirebilir. Ama dramada belirlenmiş bir takım amaçlar var ve diğer sanatlardan bu yönüyle ayrılıyor. Drama sanatından söz edersek ister istemez tiyatroya varırız. Drama bir sürprizler bütünüdür ve ayrıca bir yöntemdir.
- Hangi derste hangi konular dramayla işlenir, bu konuları araştırmak ve bu doğrultuda müfredat oluşturmak gerekmektedir. Meselâ; öğrenciler dert yanmakta, işte biz şu konuyu, şu dersi anlamıyoruz. Öğretmenler anlatıp anlatıp gidiyorlar, diyorlar. Çünkü sistem eski ve basmakalıp bir sistem. Dünya ne yönde ilerliyor, ne yöne gidiyor, hangi yenilikte gelişiyorsa o sistemi takip etmemiz, çağa ayak uydurmamız gerekmektedir. Drama öğretmeni tanımı yapılsın ve kadro çıksın ki eksen dersler olan matematik, fen, Türkçe gibi dersler karşısında drama ve hatta hep aşağılanan resim, müzik gibi dersler de yerini alsın. Bakanlık nezrinde bunun savaşımı veriliyor zaten.
- Drama eğitimi yurt dışında yaygın bir eğitim. Örneğin; Almanya'daki ilk öğretim kurumlarında drama dersleri içinde var. Ayrıca bir ders olarak değil. Çarşambadan öğleye kadar okul bitiyor, öğleden sonra plastik sanatlar, müzik, tiyatro-drama okullarına gidiyorlar. Bunun dışında drama cemaatler ya da demokratik kitle örgütleri içinde kullanılıyor. Ama drama adıyla verilmekte olan dersleri yok. Her ülke kendine has bir ad altında veriyor bu eğitim hizmetini. Öğretmenlere de bir takım kurslar vererek yöntem olarak kullanmaları sağlanıyor. Tabi bu işlerin beşiği İngiltere.
- Dramayı halka nasıl anlatacağız? Bu çok derin konu; ama sonuçta hepsi bir sistem meselesi. Daha geçen gün tartışıldı bu konular Ulusal Eğitim Derneği'nde. Ulusalcı, bağımsız ve aydınlanmaktan yana bir eğitim sistemini bir politika olarak savunan bir dernek. Ben de bu derneğin kurucu üyelerinden biriyim. Cumhuriyetten 50'lere kadar Halkevleri bu konuda son derece doyurucu bir işlev görüyordu. Halk için gerçekleştirilmiş ve yaratıcı dramayı yaygınlaştırma örgütlenmiş bir sistemdi.
- Yaratıcı Dramayı yaygınlaştırılma başlangıçta bize zor gibi geldi ama şimdi yaratıcı drama kavramını genç kuşak mezun öğretmenler bunu görev yaptıkları yerlerde uyguluyorlar. Tabii bu sevindirici.
- Dramayı öğretmek için değil, çocukların ne olduğunu anlaması ve kendini gösterebilmesi için bir yöntem olarak kullanmak lâzım. Kendini tanıma, arkadaşını tanıma ve sosyalleşme olgularını da çocuğa kazandıracak bir yöntem olarak kullanılmalı drama. Her derste yaratıcı dramayı uygulayamazsınız, bu konuyu abartmanın bir anlamı yok!...
Prof. İnci San
15 Haziran 2009 Pazartesi
Gösteri Toplumu - Guy Debord
Kaynak: Virgül, 2009, Ocak
Kitap: Gösteri Toplumu, Guy Debord, çev. Ayşen Ekmekçi, 2006, 256s., Ayrıntı
Anahtar kelimeler: Modern kitle turizmi, Sürüklenme, Saptırma, Yabancılaştırmalar toplumu, Mal fetişizmi kuramı
Yer verilecek site:
http://felsefemiz.blogspot.com/2009/06/gosteri-toplumu-guy-debord.html
11 Haziran 2009 Perşembe
Cyborg! - Stelarc
Kaynak: http://www.kuryevideo.org/projects.php?section=3
Kurye Uluslararası Video Festivali’nin onur konuğu; medikal görüntüleme sistemleri, protez, genetik bilim, robotik ve sanal gerçeklik kullanarak projelere üreten Kıbrıs/Avustralyalı ünlü sanatçı Stelarc olacak.
İnsan bedeninin sınırlarını keşfetmek amacıyla yola çıkan, insan vücudunu ve sanatı, teknoloji ve tıpla birleştirerek gerçekleştirdiği çalışmalarla dünya çapında ses getiren sanatçı Stelarc, 5 Haziran 2009’da düzenlenecek seminer ile İstanbullulara yeni bir dünyanın kapılarını aralayacak.
“İnsan vücudu biolojik olarak yetersizdir... İnsan olmak sürekli yeniden tanımlanmak demektir.”
Stelarc, 70li yıllardan bu yana bedenin boyutlarını araştırırken , onun modifiye edilen ve başkalaştırılabilen iskeletini, değiştirilebilen ve güçlendirilebilen olasılıklarını inceliyor. Stelarc’ a göre “Çoğalma ve üretim yoluyla yenilenen insan türlerinin öneminden çok, artık tekrar tasarlama yoluyla kişiyi mükemmeleştirmek önemli. Artık önemli olan kadın ve erkek arasındaki ilişki değil, insan ve makine arasındaki arayüzlerdir.”
Stelarc’ın çalışmaları, medikal görüntüleme, protez, robotik, sanal gerçeklik sistemleri ve interneti birleştiren insan-makine arayüzleri aracılığıyla beden kavramı ve bedenin teknolojiyle ilişkisini inceler ve genişletir. İlgi odağı alternatif, samimi ve istem-dışı deneyimlerdir. Sanatsal olduğu kadar teknolojik ve medikal olan işlerini gerçekleştirmek için Stelarc, zaman zaman doktorlardan ve robotik ve genetik bilimcilerden yardım alarak ve teknoloji devlerinin desteğini kullanarak sanatın tanımını ve alanını hem içerik hem de kaynak kullanımı açısından ciddi ölçüde genişletmiştir.
İstanbullu sanat ve bilim severlerle ilk kez 5 Haziran günü buluşacak olan Stelarc, iki buçuk saat sürecek seminerde; tüm çalışmalarının ayrıntılarını ufak şovlarla anlatacak. Sanatçının çalışmalarına www.stelarc.va.com.au sitesinden, etkinlik ile ilgili detaylı bilgiye ise www.kuryevideo.org sitesinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca yine “Beden ve Teknolojiler” başlığı altında 6 Haziran günü santralistanbul’da, birçok önemli yayına imza atmış kültür ve medya teorisyeni Garry Hall, medya sanatçısı/tasarımcısı ve yazılım uzmanı Kirk Woolford'un de aralarında bulunduğu katılımcılarla bir panel gerçekleşecek; panelin sonundaki açık oturum kısmında ise Stelarc tekrar bizlerle birlikte olacak.
www.stelarc.va.au
Kurye Uluslararası Video Festivali
Kaynak: http://www.kuryevideo.org/projects.php?section=2
2-12 Haziran tarihlerinde İstanbul’da düzenlenecek Kurye Uluslararası Video Festivali’nin onur konuğu dünyaca ünlü sanatçı Stelarc olacak.
Çağdaş sanatın ve yükselen iletişim mecrası ‘yeni medya’nın vazgeçilmezi videolar, 2 - 12 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek Kurye Uluslararası Video Festivali’nde İstanbullu sanatseverlerle buluşacak. Kurye Video Organizasyonu’nun düzenlediği ve uluslararası bir video seçkisinin yanı sıra kapsamlı yan etkinlikleriyle de İstanbul’un dikkatini video sanatı ve yeni medyaya çekmeye hazırlanan festival, Akbank Sanat ve Bilgi Üniversitesi Santral Kampüs’te gerçekleşecek.
Kurye Uluslararası Video Festivali’nin onur konuğu, görüntüleme sistemleri, protez, robotik ve sanal gerçeklik kullanarak işler üreten Avustralyalı ünlü sanatçı Stelarc olacak. İnsan bedeninin sınırlarını keşfetmek amacıyla yola çıkan, insan bedenini ve sanatı, teknoloji ve tıpla birleştirerek gerçekleştirdiği çalışmalarla dünya çapında ses getiren sanatçı Stelarc, 5 Haziran 2009’da Akbank Sanat’ta gerçekleştireceği konuşma ile İstanbullulara yeni bir dünyanın kapılarını aralayacak.
Değerlendirilmeye alınan üç yüzü aşkın video arasından seçilen Kurye Uluslararası Video Festivali Gösterimlerine yirmi iki ülkeden altmış sanatçı katılacak. Festivalde; animasyon ve türleri, müzik videoları, deneysel çalışmalar ve performans videoları başlıkları altında gösterimler sunulacak.
1999 yılında kurulan ve geçen seneler içinde altmış şehre yayılarak en geniş dijital film festivali haline gelen onedotzero Festivali’nden üç seçki; yirmi dokuz şehri bünyesinde barındıran Upgrade International’ın bu seneki Venedik Bienali Türk Pavyonu küratörü Başak Şenova küratörlüğünde gerçekleştirilen 2008 seçkisi; Avrupa çapında prestijli mekân ve film festivallerini bir arayan getiren tek eşzamanlı kısa film yarışması Betting on Shorts şeçkisi; uluslararası arenada oldukça geniş bir ağa sahip olan ve Kurye Video Festivali için Essence/Borders başlığı altında hazırlanan International Art Expo gösterimi; Ukrayna’da başlayan genç bir festival Wiz Art Festivali sunulacak gösterimler arasında yer almakta.
Festival ayrıca Çek Cumhuriyeti ve İsveç’ten özel seçkiler sunacaktır. Çek Cumhuriyeti’nin animasyon ve sinema alanında uzmanlaşan prestijli okulu Film School Zlin çalışmaları ve Swedish Film Institut tarafından derlenen İsveç animasyonları ile izleyenler bu iki ülke animasyonlarını mercek altına alacaklar.
Festivalin en renkli konuklarından biri de Cie Mulleras Dans Topluluğu olacak. İnternette dansın ilk temsilcilerinden olan Mulleras Dans Topluluğu’nun dans, müzik, video ve multimedyanın birbirleriyle etkileşimini öneren “96 detay” projesi bodig ortaklığıyla gerçekleştirilen gecede İstanbullu sanatseverlerin karşısında olacak.
Animasyon konusunda dünyanın en önde gelen ülkesi Çek Cumhuriyeti’nin animasyon ve sinema alanında uzmanlaşan saygın okulu Film School Zlin ögrencileri ve eğitmenleri tarafından verilecek workshoplar ile Garry Hall, Kirk Woolford ve Stelarc’ın da aralarında bulunacağı katlımcılarla gerçekleşecek “Beden ve Teknolojiler” başlıklı konferans festivalin en ilgili çekici etkinlikleri arasında yer alacak.
Kurye Uluslararası Video Festivali on bir gün sürecek ve etkinlikler Akbank Sanat, Bilgi Üniversitesi Santral Kampüs ve Talimhane Tiyatrosu’nda gerçekleşecek.
Festival Programı:
Akbank Sanat Açılış Gösterimi ve Kokteyl: 2 Haziran 2009, 17.00
Akbank Sanat Video Gösterim Seansları: 3/4/5/9/10/11/12 Haziran 12.00- 19.30
Bilgi Üni. Santral Kampüs Video Gösterimleri: 6-12 Haziran 2009, 12.00-18.00, E1 Binası- 306
Çek Animasyon Workshopları: 2-4 Haziran 2009, 13.00-18.00, Bilgi Üni. Santral Kampüs E1 Binası- 306
Stelarc Semineri: 5 Haziran 2009, 19.00, Akbank Sanat
“Beden ve Teknolojiler” Paneli: 6 Haziran 2009, 12.00, Bilgi Üni. Santral Kampüs E4 Binası 305
Cie Mulleras Performansı: 10 Haziran 2009, 20.00, Talimhane Tiyatrosu
21 Mayıs 2009 Perşembe
Üniversiteler Tiyatro Şenliği
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği’nin koordinasyonunda düzenlenen “Türkiye Üniversiteleri Tiyatro Şenliği”, 16 - 30 Mayıs 2009 tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. Türkiye’nin dört bir yanından 90 tiyatro topluluğunun başvuruda bulunduğu Şenlik’e, 41 tiyatro topluluğu farklı performanslarıyla damga vuracak. Şenlik boyunca oyun gösterimlerinin yanı sıra atölye çalışmaları, söyleşiler, paneller ve özel bir de sempozyum düzenleniyor.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın,ilk ayağını Nisan 2008’de İstanbul’daki üniversitelerin katılımıyla gerçekleştirdiği Tiyatro Şenliği’nin ikinci ayağıolan“Türkiye Üniversiteleri Tiyatro Şenliği” İstanbullularla buluşuyor.
Şenlik, Türkiye’nin farklı noktalarından 41 üniversite tiyatro topluluğunun gösterileri ve zengin yan etkinliklerle 16-30 Mayıs tarihleri arasında, İstanbul’daki çeşitli sahnelerde gerçekleştiriliyor. Üniversitelerarası tiyatro şenliklerinin yaygınlaşması ve İstanbul’u genç tiyatro hareketinin belli başlı merkezlerinden biri haline getirilmesi amacıyla düzenlenen şenlik, üniversite tiyatroları için önemli fırsatlar sunuyor.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği’nin koordinasyonunda gerçekleştirilen tiyatro şenliği kapsamında, gösterimler ve atölye çalışmalarıyla eşzamanlı düzenlenecek iki günlük bir sempozyum da yapılıyor. Tiyatro eğitimi alanında mevcut sistemi tartışmaya açan, ileriye dönük yapılanmalar üzerine odaklanan sempozyumda sunulan bildiriler kitap haline getirilecek. Etkinliklerin ise şenlik boyunca gençler tarafından çıkartılacak “Sahne Kapısı” adlı günlük bir gazeteyle belgelenmesi sağlanıyor.
2010 yılında “Avrupa Üniversiteleri Tiyatro Şenliği” olarak gerçekleştirilecek etkinliğin, Avrupa ve Türkiye’deki üniversitelerde faaliyet gösteren tiyatro topluluklarının oyunlarına ev sahipliği yapması planlanıyor.
Ayrıntılı Bilgi İçin:
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı / Halkla İlişkiler ve Etkinlik Direktörlüğü / 0212 377 02 00
Tiyatro ve Zaman - Helene Cixous
Tiyatro ve Zaman, Yazı ve Beden kapsamında feminist, post-yapısal kuramcı bir felsefecinin izi sürülebilir. Pek yakında felsefemiz.blogspot.com üzerinde yayınlanacaktır.
Kaynak: Madan Sarup
14 Mayıs 2009 Perşembe
Gölge Tiyatrosu - Taksim
Dün Taksim meydanında kurulan 9x9 m'lik (3 parçalı) yaratıcı perdenin arkasında gerçekleştirilen gölge tiyatrosu halkımıza ve kent misafirlerine mütevazi bir şölen niteliği taşıyordu.
Hikaye ve masallarla bağı kopanlara geçte olsa duyurulur, umarım gelecek seferi beklemeden tüm semtlerimizde bu etkinlilerin sayısı artar.
Daha ayrıntılı mekansal ve kurumsal yorumlar
Bir türlü gerçekleştirilemeyen yada katılımın az olarak kaldığı ölü girişimleri aşamayan semt şenlikleri için, destekçi ve katılımlarca oluşacak güçlü ve nitelikli sürdürülebilir kollektif dayanışmalara çağrı yapan yazılarımız diğer mekansal sitemizde sürecektir. http://istanbuluma.blogspot.com/ (Tüm hemşehirlilerimize ve yerel yönetimlerimize geçmekte olan bahar ve gelecek olan yaz vesilesiyle özel olarak duyurularak hatırlatılmaktadır.)
Bilgi
Mayıs gündemini belirleyen etkinlilerden Kukla festivali tüm hızıyla ve renkliliği ile İstanbul'un değişik mekanlarında İBB Şehir Tiyatroları katkısıyla sürmektedir. Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler..
Çocuklara gün doğdu. Seyirciler arasında onlarıda birlikte görmek ve işitmek ne güzel..
Ayrıntılar için; http://masaliz.blogspot.com/
Teşekkür - iDans ve Performans Günlükleri
Yıllardır basının (yaygın kamu ve özel sektörün) sanata karşı olan her türlü ilgisizliği nedeniyle, 1 yıl önce kendi çapında başlatılan ve metropolümüzde kendiliğinden bir seyir hali ile oluşan ortak tiyatro öykülerine daha nitelikli kollektif paylaşımları doğurması için sanal ortamdada yer vermeye çalışan bu site, artan ilginizle birlikte ivme kazanarak sürdürdüğü yolculuğunun bu ilk yıldönümünde, sizleri aşağıda düzenlenen konferanslara * davet etmektedir.
* Konferanslar: Bu haftasonu İstanbul Modern'de "zaman" temalı iDans etkinlikleri kapsamında, Çağdaş Gösteri Sanatları açılımlarımıza güçlü bir katkı sağlayacağını düşündüğümüz uluslarasından misafirlerimizinde katılımıyla gerçekleşmektedir.
http://idansfestival.blogspot.com/2009/03/program-idans-2-may-2009.html
13 Mayıs 2009 Çarşamba
12.Uluslararası İstanbul Kukla Festivali
Kaynak: http://www.trt.net.tr/
12.Uluslararası İstanbul Kukla Festivali Festivalin bu yılki 'Onur Ödülü', Karagöz ve gölge sanatına katkılarından dolayı İstanbul Modern'e verildi. Yayına Giriş: 06.05.2009 08:53:04 Güncelleme: 06.05.2009 08:56:12 12. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali kapsamında verilen "Onur Ödülü"ne, Karagöz ve gölge sanatına katkılarından dolayı İstanbul Modern Sanat Müzesi (İstanbul Modern) layık görüldü. |
7 Mayıs 2009 Perşembe
iDans festivali kaçırılmaz
1 ay sürecek olan etkinlikler (16-17 mayıs İst.Modern konferanslarıyla) özellikle 12 gösteri izleyebilecekler için özel indirimleriyle program yine oldukça ilgi çekici gözüküyor.
İzlenilen gösteriler hakkında yazılar ve program Çağdaş Dans sitesinde:
http://cumhurkocalar-dans.blogspot.com/2009/04/festival-yeniden-baslyor.html
SESSİZ DURUŞ - Damla HACALOĞLU
Daha ilk seyrettiğimde konu seçimi olarak çok beyendiğim solo bir oyunun şimdi ödül aldığını duymak çok sevindirici geliyor. Emeği geçenleri tebrik ederim.
http://cumhurkocalar-dans.blogspot.com/2007/11/sessiz-duru-eda-yapanar.html
Konu: SESSİZ DURUŞ; 9,10 Mayıs ta Ankara Turnesinde...
Sessiz Duruş'un İstanbul'da ki son üç gösterisi ve Ankara turnesi...
( 9.LİONS TİYATRO ÖDÜLLERİ DİREKLERARASI JÜRİ ÖDÜLÜ "TEK KİŞİLİK PRODÜKSİYON" ÖDÜLÜ ALAN SESSİZ DURUŞ...)
Sessizliğin kulak çınlatan öyküsü...
Latife Hanım Mustafa Kemal Atatürk’e bir söz vermişti.
Büyük bir söz;
“Evliliğim ve ilişkimle ilgili kimse ile konuşmayacağım.”
Ve hiç konuşmadı...
Çektiği tüm acılara, sıkıntılara rağmen ölene dek sessiz kaldı...
Tarihten gizli kalmış bir pasaj Sessiz Duruş ile aralanıyor!
Latife Hanım’ın hayatından bir kesiti anlatan Sessiz Duruş’da sanat tarihle buluşuyor!
Latife Hanım’ın sessizliği, içinden yükselen bir çığlıkla kulaklara çalınıyor! Sahnelere taşınıyor!
Projeyi Yaratan/Tasarlayan/Uygulayan: Damla HACALOĞLU
Oynayan: Tuğba ÖZKUL
Ses ve Müzik Tasarımı: Erdem HELVACIOĞLU
Kostüm Tasarımı: Aylin HACALOĞLU
Erkek Sesi: Kadim YAŞAR
Kadın Sesi: Damla ÖZEN
Ses Kayıt Teknisyeni: Can KARADOĞAN
Işık teknisyeni: Murat YEŞİLDAĞ
Fotoğraf: Ersoy ALAP
Süre: 40dk
Sessiz Duruş'un bu sezon İstanbul'daki son üç gösterisi;
13 Mayıs Çarşamba saat 19:00 da Üsküdar Müsahipzade Sahnesinde,
14 Mayıs Perşembe ve 21 Mayıs Perşembe günü saat 20:30'da Oyuncular Tiyatro Kahve Cem Safran sahnesinde olacak.
Sessiz Duruş'un Ankara Turnesi; 9 Mayıs Cumartesi saat 20:00 de ve 10 Mayıs pazar günü saat 15:30 da ve 18:00 de Mavi Sahne Ankara'da olacaktır.
Oyuncular Tiyatro Kahve Cem Safran Sahnesi:
İstiklal Caddesi Rumeli Pasajı 88/4 Beyoğlu
(0212) 245 13 14
Mavi Sahne:
Tunalı Hilmi Cad. 106/9
Kavaklıdere/Ankara
http://www.facebook.com/l/;www.mavisahne.com
426 26 29
http://www.facebook.com/l/;www.damlahacaloglu.org
damlah@damlahacaloglu.org
http://www.facebook.com/inbox/readmessage.php?t=1151696475418&f=1&e=-12#/group.php?gid=46761787583
28 Nisan 2009 Salı
Ve Tanrı Dedi ki - Person - Garajistanbul
Türk oyuncularla Türk seyricisine İngilizce bir oyun olarak oynanması bana çok anlamsız geldi.
Oyunun metninden alıntılarla sadece 1 sayfa ile "yetinin dercesine" bir sunuş şaşırtıcı bir ağırlamaydı, üstelik böylesine metin ağırlıklı bir oyunda.. (Garajın bilet fiyatları ise seçici seyrini sürdürüyor.)
Bunları aşabilen seyirci için "farklı bir dünya algısını tazeleyici akışı" ve yetenekli oyuncuları sayesinde "melankolik duruş, kostüm ve sözlerle dolu yaratımları"yla ilginç bir oyun tabi, diğer yandan canlandırma ile fonda oluşturulan görsel destekleyici yanlar ise eserin olmazsa olmaz bir parçası gibi hissediliyor.
Alıntı
Bünyesinde çeşitli ülkelerden sanatçıları barındıran Atina merkezli uluslararası tiyatro topluluğu Person, yeni oyunu Ve Tanrı Dedi ki’nin dünya prömiyerini, Türkiye’de garajistanbul’da gerçekleştiriyor.
Ve Tanrı Dedi ki, geriye dönüşü olmayan bir felaketin tüm anlamı; hafızayı, paylaşılmış geçmiş ve hayal edilen gelecek anlamında zamanı sildiği bir çeşit kıyamet sonrası, zamansız, mekansız bir ortamda geçmektedir. Bu kıyamet sonrası mekanda geriye sadece bir adam, bir kadın ve bir bebek kalmıştır. Kişisel ve kişiler arası geçmişlerin silinmesi yüzünden birbiriyle iletişim kuramayan adam ve kadın varoluşlarının tek referansı olarak bebeğe tutunmaktadır. Tüm kaynakların tükendiği bu ortamda bebeğin beslenme zorunluluğu insanın savunmasızlığının yaşayan bir portresi haline gelir.
http://www.garajistanbul.org/etkinlik.php?id=245
Sürekli Başarı Ödülleri
OYUN YAZARLARI VE ÇEVİRMENLERİ DERNEĞİ’NİN SÜREKLİ BAŞARI ÖDÜLLERİ
OYÇED-Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği, 20 yılı aşkın süredir oynanmakta olan tiyatro oyunlarını desteklemek ve bu oyunların sürekli başarılarına kamuoyunun dikkatini çekmek için onları ödüllendirme kararı almıştır.
Bu oyunlar; Hüzzam (Devlet Tiyatroları), Lüküs Hayat (İstanbul Şehir Tiyatroları), Ferhangi Şeyler (Ortaoyuncular), Yargı (Bizim Tiyatro), Bir Garip Orhan Veli (Kenterler Tiyatrosu), Ben Anadolu (Kenterler Tiyatrosu) ve Samah (Ankara Deneme Sahnesi) olarak saptanmıştır.
Oyun yazarları ve çevirmenleri olarak, sözcüklerimizi, düşlerimizi ve dile getirmek istediğimiz gerçekleri, bu kadar uzun süre, seyircilere etkili bir biçimde ileten ve bizleri seyircilerimizle buluşturan yapımları sahneleyen tiyatrolara, bu yapımlarda görev alan sanatçılara ve emekçilere teşekkür borçluyuz.
Sürekli Başarı Ödüllerinden ilki, 13 Nisan 2009 tarihinde, 25.yılını kutlayan Lüküs Hayat”i sahnelemiş olan İstanbul Şehir Tiyatroları’na, ikincisi ise, 15 Nisan 2009’da, 23 yıldır Ferhangi Şeyler’i oynamakta olan Ortaoyuncular’a verildi. Kalan ödüller, sözkonusu yapımlar için düzenlenecek olan törenlerle sahiplerine teslim edilecek.
OYÇED YÖNETİM KURULU
www.oyunyazarlarivecevirmenleri.org
22 Mart 2009 Pazar
Dünya Tiyatro Günü Bildirisi- Augusto Boal
"2009 Dünya Tiyatro Günü Bildirisi" Augusto Boal tarafından kaleme alındı …
Dünya Tiyatro Günü - Uluslararası Mesaj
27 Mart 2009
Augusto Boal
Bütün insan topluluklarının günlük yaşantısı "gösterilerden" oluşur; özel anlar için de "görülecek olaylar" üretilir. Hem toplumsal örgütlenme biçimleri "görüntülüdür", hem de şimdi görmeye geldiğiniz türden "seyirlik oyunlar" yaratılır.
Farkına varılmasa da, insan ilişkileri tiyatroya uygun biçimde yapılanır. Boşluğun kullanımını, vücut dilini, sözcük seçimini, ses iniş çıkışlarını, düşüncelerle tutkuların çatışmasını sergileriz sahnede; bunların hepsini hayatta da yaşarız. Kendimiz tiyatroyuzdur!
Düğünler ve cenaze törenleri "seyirlik" gösterilerdir. Günlük yaşantımızdaki sıradan ayincikler de öyledir; ama onlara öyle alışmışızdır ki, bunun bilincinde olmayız. Debdebe ve tantanalı olaylar kadar sabah kahvesi içmek de, karşılıklı günaydın demeler de, çekingen aşk fısıltıları ve coşku fırtınaları da, bir senato toplantısı ve bir diplomat görüşmesi de tiyatrodur.
Bizim sanatımızın başlıca işlevlerinden biri insanları günlük yaşantıdaki "gösteriler" konusunda duyarlı kılmaktır. O durumlarda oyuncular kendilerinin seyircileridir; temsil sırasında sahneyle koltuklar bir olur. Hepimiz birer sanatçıyız. Yalnızca bakmaya alışık olduğumuz için açık seçik şeyleri bile fark etmeyiz çoğu zaman; tiyatro yaparak onları görmeyi öğreniriz. Alışkanlık körleştirir; tiyatro yapmak ise günlük yaşantı sahnesine ışık tutar.
Geçen Eylül gözümüzün önünde bir tiyatro perdesi açılmış gibi şaşırdık. Biz ki elbette kendimizden uzak yaban ellerinde savaşlar, soykırımlar, cinayetler, işkenceler olduğunu biliyor ama yine de güvenli bir dünyada yaşadığımızı düşünüyorduk. Biz ki paramızı saygın bir bankaya ya da namuslu bir simsarın eliyle borsaya yatırmış olmanın rahatlığı içinde yaşıyorduk. Birden duyduk ki o para yokmuş, sanal imiş; kendileri uydurma olmayan, güvenilir ve saygın da olmayan birtakım ekonomi uzmanlarının icat ettiği uydurma bir şeymiş. Birkaç kişinin çok kazanmasına, pek çok insanın da her şeylerini yitirmesine yol açan kötü bir tiyatro örneğinin karanlık olaylar dizisiyle karşılaştık. Zengin ülkelerden birtakım politikacılar
gizli toplantılar yapıp büyülü çözümler buldular. Onların aldığı kararların kurbanı olan bizler ise balkonun son sırasında oturan seyirciler durumunda kaldık.
Yirmi yıl önce ben Racine'in Phedre oyununu Rio de Janeiro'da sahneledim. Dekor parlak değildi: yerde inek postları, çepeçevre bambu kamışları. Her temsilden önce oyuncularıma şunu söylerdim: "Günden güne uydurduklarımız tükendi. Şu bambu kamışlarının ötesine geçtiniz mi, hiçbirinizin yalan söyleme hakkı olmayacak. Tiyatro Gizli Gerçektir."
Görüntülerin gerisine bakarsak bütün toplumlarda ezenleri ve ezilen insanları, etnik grupları, cinsleri, sınıf ve katmanları görürüz. Adaletsiz ve acımasız bir dünya görürüz. Başka bir dünya yaratmamız gerek; çünkü biliyoruz ki öyle bir olanak var. O başka dünyayı kendi ellerimizle, kendi sahnemizde, kendi yaşantımızda yaratmak bize düşüyor.
Başlamak üzere olan "seyirlik oyuna" katılın. Evinize dönünce dostlarınızla birlikte kendi oyunlarınızda rol alın. Daha önce hiçbir zaman görememiş olduğunuz açık seçik şeylere bakın. Tiyatro yalnızca bir olay değil, bir yaşam biçimidir!
Hepimiz birer aktör, yani aktif oyuncuyuz: yurttaşlık toplumun içinde yaşamak değil, onu değiştirmektir.
Augusto Boal
6 Mart 2009 Cuma
4 yeni oyun - Stüdyo Oyuncuları
Kaynak:
http://www.facebook.com/event.php?eid=70931736001&ref=nf#/ical/event.php?eid=70931736001
“Statik bir aksiyonla yaratılmış ama aynı zamanda dinamik bir tiyatro... Son derece bedensel, fiziksel, oyunun kurallarına sıkı sıkıya bağlı bir tiyatro. Bir deneyim, ama sadece kafa için değil, kalbi ve tüm vücudu sarsan bir deneyim”Prof. Freddy Decreus, La Libre Belqiue
Dünya tiyatrosunun önde gelen topluluklarından Studio Oyuncuları, 2009 sezonunu kendi sahnesinde karşılıyor. Geçtiğimiz sezon 20’inci yılını kutlayan Studio Oyuncuları’nın 2009 programında Şahika Tekand’ın yazıp yönettiği Karanlık Korkusu ve Evridike’nin Çığlığı ile Studio Oyuncuları’nın yetiştirdiği Ridade Tuncel‘in yazıp yönettiği Apartman ve yine topluluğun genç yönetmenlerinden Umut Kırcalı’nın ÜÇ…İKİ…1000 oyunları bulunuyor.
Sezonu 20 Mart’ta açan Studio Oyuncuları kadrosunda Şahika Tekand, Cem Bender, Yiğit Özşener ve Şerif Erol başta olmak üzere güçlü isimler yer alıyor. Şahika Tekand’ın yazıp yönettiği, ilk kez 16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde sahnelenen, yurtdışında Belçika ve Hollanda’da oynanan ve büyük merakla beklenen son oyunu Karanlık Korkusu’nun galası da bu sezon yapılıyor. Karanlık Korkusu’nda çağdaş kentli insan, sistemde var olmaya çalışan beş rol kişisinin tek bir karakterin monologunu oluşturan konuşma örgüsü ve en doğal insan hareketlerinden en soyut sonuca ulaşmayı hedefleyen bir sahneleme düzeni içinde anlatılıyor. Şahika Tekand’ın, Sophocles’in “Antigone”si ve çeşitli metinlerden esinlenerek yazıp yönettiği Oidipus üçlemesinin son oyunu, Cesur Yeni Dünya ödüllü Evridike’nin Çığlığı, bu sezon da seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor. Çağdaş yaşamda kısıtlı bir alana hapsolan bireyin sistemle ilişkisi, oyun alanını bir simülasyon alanına dönüştüren sahneleme biçimiyle kuruluyor. 4.Tiyatro Olimpiyatları’nın kapanış oyunu Evridike’nin Çığlığı, Japonya, Belçika, Almanya da dahil olmak üzere yurtdışında 7 ülkede sahnelendi.Ridade Tuncel’in oyunu Apartman’da seyredenin ses kayıtları ve oyuncu aksiyonlarıyla yaratılan gerçekliğine inanmasıyla bir illüzyon oluşturuluyor. Böylelikle, bireyin çağdaş yaşamın bütün gerekliliklerine ve tüketim nesnelerine teslim olma süreci sahneye taşınıyor. Studio Oyuncuları’nın genç yönetmenlerinden Umut Kırcalı’nın yazıp yönettiği ÜÇ…İKİ…1000 sistemin insan için, bireyin de kendisi için yarattığı işkence alanında yapılan tercihleri sorgulayan iki kısa oyundan oluşuyor.
OYUNLAR/ 20
MART'TAN İTİBAREN:
EVRİDİKE'NİN ÇIĞLIĞI/HER CUMA/20.30(HADİ ÇAMAN SAHNESİ/NİŞANTAŞI)http://www.facebook.com/group.php?gid=56042135418http://www.biletix.com/event.htm?id=KTHA1
ÜÇ...İKİ...1000/HER CUMARTESİ/20.30(STUDIO OYUNCULARI SAHNESİ/NİŞANTAŞI)http://www.facebook.com/group.php?gid=55419973289http://www.biletix.com/event.htm?id=KTHA4
APARTMAN/HER PAZARTESİ/20.30(STUDIO OYUNCULARI SAHNESİ/NİŞANTAŞI)http://www.facebook.com/group.php?gid=23810901168http://www.biletix.com/event.htm?id=KTHA2
KARANLIK KORKUSU/HER PERŞEMBE/20.30(STUDIO OYUNCULARI SAHNESİ/NİŞANTAŞI)
http://www.facebook.com/group.php?gid=73083577253http://www.biletix.com/event.htm?id=KTHA3
24 Şubat 2009 Salı
Çınarlarımız - Gazanfer Özcan
Güle güle usta..
Telif Hakları
Bu veb sitesinde yayımlanan yazılar bu sitedeki orijinal linki verilerek kaynak gösterilmek ve yazarının adı mutlaka belirtilmek kaydıyla, ayrıca bir izin almadan internet üzerinden elektronik ortamda kullanılabilir. Yazıların basılı ortamda kullanımı için yazar izni gereklidir.